FaceBook'ta paylaş

Ekleyen ITTMT Ekim - 26 - 2011 YORUM EKLE
Etiket : , Emekli Ettiklerimiz

FaceBook'ta paylaş

Ekleyen ITTMT Ekim - 22 - 2011 1 YORUM

Cinuçen Tanrıkorur (d. 20 Şubat 1938 İstanbul – ö. 28 Haziran 2000, (İstanbul) ud virtüözü ve bestekar.

Devamı..

Etiket : , Unutamadıklarımız

FaceBook'ta paylaş

Ekleyen ITTMT Ekim - 21 - 2011 YORUM EKLE

Topluluğumuzun kurucularından olan sayın hocamıza bizleri yetiştirmelerinden, bilgilerini ve arşivlerini tereddütsüz aktarmalarından, bize çalışma disiplinini kazandırmalarından ve bugüne kadar bize verdiği meslekî, insânî herşey için şükranlarımızı sunarız.

 

Devamı..

Etiket : , Emekli Ettiklerimiz, Unutamadıklarımız

FaceBook'ta paylaş

Ekleyen ITTMT Ekim - 21 - 2011 3 YORUM

Unutamadığımız ve Unutmayacağımız

Nûr içinde yat

 

Sevgili Yahya’mızın sene-i devriyesi sebebiyle 23 Ekim 2011 Pazar günü öğle namazının ardından  Gülnûş Valide Sultan Camii’nde (Üsküdar Yeni Camii) Mevlid-i Şerif  okunacaktır. 24 Ekim 2011 Pazartesi günü de saat 13:00’de arkadaşımızı kabri başında ziyaret edeceğiz. Tüm sevenleri davetlidir.

1965 Trabzon doğumlu olan sanatçı orta ve lise tahsilinden sonra Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi.Musikiye küçük yaşlarda başladı. Ney, solfej, usul repertuar dersleri aldı. Ney derslerini radyo sanatçısı Fuat Türkelman’dan aldı.Sanatçı yurt içinde ve yurt dışında birçok konserler verdi.Japonya, İngiltere. Fransa, Hindistan. Hollanda,Kazakistan Tunus bunlardan bazılarıdır. Birçok albüme de imzasını attı. (Kimi Dosta Gider, Serencam, Nur Muhammed ,Canda Cananım Bülbüller Gibi, Can Elleri, Esmaül Hünsa ) gibi. Evli ve üç çocuk sahibi olan sanatçı 1992 başladığı Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu’nda ses sanatçısı görevine vefatına kadar devam etti. 24 Ekim 2010 Tarihinde vefat etti.

Etiket : , Unutamadıklarımız

FaceBook'ta paylaş

Ekleyen ITTMT Ekim - 19 - 2011 YORUM EKLE
Etiket : , Genel, Özgeçmişler

FaceBook'ta paylaş

Ekleyen ITTMT Ekim - 19 - 2011 YORUM EKLE

Sanat Yönetmeni: Mehmet İhsan Özer
Sanat Yönetmeni Yard.: Bahri Güngördü
Sanat Yönetmeni Yard. ve Mehterbaşı: Mehmet Şükrü Alkan
Müdür: Soydan Babayiğit

Tasavvuf Birimi

Mehter Birimi

Semazenler

Saz Sanatçıları
Bülent Özbek (Ney)
Mustafa Hakan Alvan (Ney)
Ahmet Kaya (Ney)
Sertaç Tezeren (Kemençe)
Mehmet Refik Kaya (Rebab)
Günay Uysal (Bas Kemençe)
Ramazan Gökhan Çağlı (Kanun)
Özata Ayan (Tanbur)
Bülent Selçuk (Ud)
Nizamettin Yıldırım (Kudüm)
Serdar Bişiren (Bendir, Daire)
Oktay Özerden (Halile)  

 

Ses Sanatçıları

Ali Uğur Altınok
Ayhan Çağlı
Bahri Güngördü
Cihat Hırçın
Enes Ergür
Eray Mescioğlu
Erhan Engin
Göksel Pesenpaten
Hüseyin Sert
İsmail Ersöz
İsmet Olgaç
Murat Taştekin
Mustafa Özoruç
Suat Ulutaş
Veysel Dalsaldı

Saz Sanatçıları
Ünal Yürük (Zurna)
Tamer Ötken (Zurna)
Gökhan Turan (Boru)
Ali Osman Güney (Nakkare)
Ahmet Bülent Ekin (Ney)
Tayyip Zeki Sözen (Ney)
A.Behram Torumtay (Nakkare)
M.Erdinç Kadıoğlu (Halile)
Fatih Mehmet Uysal (Halile)
Soydan Babayigit (Davul)
Hakan Tozkoparan (Davul)
Ali Sinan Erdemsel (Davul)
Naci Songur (Kös)  

 

Ses Sanatçıları (Çevgân)

Bülent Çeviksever
Deniz Mert Ataman
Haluk Öcal
Hikmet Kavrut
Mehmet Emin Altıntop
Ömer Faruk Erdemsel
Sedat Yıldırım
Süleyman Şahintürk
Vasfi Akyol
Zafer Tahmaz

Sebahattin Harma
Burak Ecevit
Haluk Luş
Süleyman Yılmaz
Taner Aşık Ömer
Barış Demir  

 

Misafir Sanatçılar

Umur Meriç Öztürk-
Yılmaz Alkantrompet
(Trompet)
Murat Tırnak (Zurna)
Barış Cem Songur (Davul)
Ercüment Ekin (Zil)
Mustafa Tabak (Kanun)
İsmail Hakkı Fencioğlu (Ud)
Alper Asutay (Sîne Keman)
Emre Elifoğku (Çello)
Muhammed Enes Durceylan (Rebab)
Mehmet Salih Sırmaçekiç (Ritim)

Muhammed Enes Üstün (Ses)

Adem Demirel (Semazen)
Safa Alçın (Semazen)
Mahmut Sami Güçlü (Semazen)
Ayhan Küçükbaş (Sancaktar)
Cengizhan Ünlütürkler (Sancaktar)
Çağlar Yürük (Sancaktar)

İdari Personel

Serap Türkdönmez
Kamber Çakıcı

 

Emekliye Ayrılanlar

Ahmet Özhan
(Kurucu Sanat Yönetmeni-Solist)
Ömer Tuğrul İnançer
(Kurucu Müdür)
Cüneyt Kosal
(Kurucu San.Y.Yrd.)
Şemsettin Akbulut
(Kurucu Mehterbaşı)
Kürşat Tuncay
(Mehterbaşı)
Gürhan Yaman (Ses Sanatçısı)

Kaybettiklerimiz

Ergün Şenlendirici
Cinuçen Tanrıkorur (1938-2000)
Yahya Soyyiğit (1965-2010)
Ahmet Sedat Başar (1958-2013)

Gürhan Yaman (Ses Sanatçısı)

Cüneyt Kosal
(Kurucu San.Y.Yrd.)

Etiket : , Açıklamalar-Tanıtımlar, Genel, Topluluk Kadrosu ve Özgeçmişler

FaceBook'ta paylaş

Ekleyen ITTMT Ekim - 19 - 2011 YORUM EKLE

T.C. Kültür Bakanlığı İstanbul Devlet Tarihi Türk Müziği Topluluğu; Fas’tan Çin’e; Sibirya’dan Hindistan’a kadar geniş bir coğrafyada 25 asırdır yaşamakta olan Türk Müziğinin özel uzmanlık isteyen dalları olan Tasavvuf, Mehter ve Klasik Türk müziğini en yüksek seviyede icra eden bir kuruluştur. Türk müziği; her ne kadar bir takım dallarda sınıflandırılarak izah edilmekte ise de, bu dallar arasında kesin bir sınır olmadığını, Türk müziğinin bir bütün olduğunu, ayrı gibi gözüken dalların, bir bütünlük içinde icra edilebileceğini göstermek gayesi ile Topluluk; Mehter, Tasavvuf ve Klasik müziğimizin bir arada sergilendiği bu konseri tertiplemiştir.

Etiket : , Genel

FaceBook'ta paylaş

Ekleyen ITTMT Ekim - 19 - 2011 YORUM EKLE

GİRİŞ
XVI. yy ile XX. yy dönemleri arasındaki Türk Mûsikîsinin klâsik, romantik, neo-klâsik, çağdaş üslupdaki eserlerinden oluşan zengin bir repertuarı, Genel Yönetmen Ahmet Özhan’ın eşsiz yorumuyla sanat severlerin takdirlerine sunmaktadır. Ayrıca, koro icrasında da Genel Yönetmen Yardımcısı ve Şef M. İhsan Özer’in yönetiminde, bu eserleri hem otantik, hem de zamanımızın müzik anlayışına uygun olarak bir çok farklı şekilde icra edebilmektedir. İcrada, yalnız solo, yalnız koro veya solo ve koro bir arada kullanılabilmektedir. Verdiği konserler ve katıldığı TV programlarından sonra sanat severler tarafından övgü dolu eleştiriler almaktadır. Topluluk, repertuarı içindeki enstrümantal Türk müziği eserlerini de üsluplarına sadık kalarak yorumlamakta, özellikle günümüzde çokca hatta hiç icra edilmeyen saz eserlerini repertuarına almaktadır. Kanun, Kemençe, Ney, Ud, Tanbur, Bendir, Daire, Def, Kudüm yanında, artık kaybolmaya yüz tutmuş hatta kullanılmayan Rebab, Bas kemençe, Lavta, Santur, Mazhar, Halile gibi enstrumanlar da yaşatılmaktadır.

Etiket : , Klasik Türk Müziği, Topluluk Birimleri

FaceBook'ta paylaş

Ekleyen ITTMT Ekim - 19 - 2011 YORUM EKLE

GİRİŞ
Semahaneye sükûnet ve huzur hakimdir. Sol tarafta kırmızı renkli bir post, ortada semazenlerin oturacakları beyaz postlar, sağ tarafta ise mutrıbhane bulunmaktadır. Mutrıb ve semazenler sırayla kırmızı renkli posta selam vererek semahanedeki yerlerini alırlar. Bu sırada semazenlerin sol kolları sağ omuzlarını, sağ kolları sol omuzlarını tutar pozisyondadır. Buna niyaz vaziyeti denir. Bütün herkes yerini aldıktan sonra, Post-nişin semahaneye girer ve posta selam verdiğinde, mutrıb ve semazenler de selam verirler.

Post ile mutrıb arasında ve üzerine sadece “Hakikate varan yolu” bilen Postnişin’in basabileceği hayali bir çizgi vardır. Bu çizgiye Hatt-ı istiva denir. Postnişin bu çizgiden posta kadar yürür ve tekrar selam verilir. Postun kırmızı rengi “Tecellî” yi, Şeyh ise Hz. Mevlânâ’yı sembolize eder. Hatt-ı Istıva semahaneyi ikiye böler. Semahanenin sağ tarafı maddi alemi ve nüzül’ü (iniş, düşüş), sol tarafı ise manevi alemi ve uruç’u (yükseliş) remzetmektedir.

NAAT
Herkes yerini aldıktan sonra naathan tarafından naat’a başlanır. Naat, Hz. Muhammed (s.a.v.)’e olan sevgi ve saygının ifade edildiği bir kaside türüdür. Şiir, Hz. Mevlana’ya, bestesi ise Itri’ye aittir. Rast makamında olan bu eser recitativo (konuşur gibi) tarzda okunur. Naat’i takiben, kudümden bir kaç darp duyulur. Bu darb Allah’ın “OL” emrinin sembolüdür.

NEY TAKSİMİ
Sonra Ney taksimi başlar. Neyzen rast makamından icra edilecek ayinin makamına bir geçiş yapar. Bu İsrafil’in “Sûr” u üflemesidir. Her şeye can veren nefesi simgeler.

PEŞREV
Ney taksiminden sonra, peşrev adı verilen, 28 zamanlı devrikebir usulünde ve okunacak ayinin makamında bestelenmiş saz eseri çalınmaya başlanır. Bu sırada Postnişin ve semazenler peşrevin ilk darbından sonra ellerini sertçe yere vurarak ayağa kalkarlar. Bu hareket Allah’ın “ol” emrinden sonra herşeyin “olduğu”nun sembolüdür. Aynı zamanda kabirden kalkmayı da sembolize etmektedir.

DEVR-İ VELEDÎ (SULTAN VELED DEVRİ)
Peşrev sırasında Postnişin ve semazenler semahaneyi üç kere yürürler. Bu yürüyüş maddi alemden manevi aleme yükselişi remzetmektedir. Bu üç tur sırasıyla, “ilm-el yakin, ayn-el yakin, ve hak-el yakin” denen, bilme, görme, olma mertebelerine işaret eder. Bu yürüyüş Hakikat yoluna önceden o yolu bilen bir rehber ile güvenle gidileceğini sembolize etmektedir. Devr-i Veledî sırasında kırmızı renkli postun önüne gelen postnişin veya semazenler karşılıklı olarak birbirlerine niyaz ederler. Bu, ruhun ruha, canın cana selamı şeklinde ifade edilir. Niyaz sırasında sağ ellerini de hırkalarının içinden kalplerine götürür ve ayak mühürlerler. Ayrıca Hatt-ı istıva geçilirken de niyaz edilir. Şeyhin posta geçmesi ile Devr-i Veledî biter. Kısa bir taksim ile ayin icrasına geçilir..

1.SELAM
Bu bölüm 8 yada 14 zamanlı usullerden bestelenmiş sözlü bir müzik eşliğinde gerçekleşir. Müzik başladığında semazenler üzerlerindeki siyah hırkayı çıkartırlar. Bu hakikate doğmayı remzeder. Niyaz vaziyetine giren semazen bir rakamını andırır. Bu Allah’ın birliğini sembolize etmektedir. Semazenbaşı Post’un karşısına geçerek, Postnişin’den “Sema’a destur almak” için niyaz eder. Bu niyaza Semazenler de katılır. Şeyhin destur vermesi ile semazenler sırayla Şeyh Efendi’nin elini öperler. O da onların sıkkelerini öperek semayı başlatır. Semada kollar iki yana açık ve sağ el yukarı sol el aşağı doğru durmaktadır. Gözler de kısık olarak sol elin baş parmağına bakmaktadır. Bu Hak’dan aldığını eşit olarak Halka dağıtmayı sembolize eder. Sema sırasında semazenler sağdan sola doğru her dönüşlerinde içlerinden “AL-LAH” demektedirler. Semazenlerin arasında, onların semahanede dolaşmalarını idare etmek üzere semazenbaşı dolaşır. Bu bölüm , tasavvufun Şeriat mertebesini; yani İnsanın bilgiyle hakikate doğarak, Yüce Yaradan’ı ve kendi kulluğu idrak etmesini remz eder. Selam sonlarında Postnişin, post önüne doğru ilerleyerek bazı dualar okur ve bir sonraki selamdaki sema için tekrar izin verdiğini belirtir. Postnişin, son semazenin de semaya katılması ile Semazenbaşı ile niyazlaşıp, postun gerisine çekilir.

2.SELAM
Müziğin aniden bitirilmesiyle 9 zamanlı evfer usulüyle bestelenmiş ikinci selama geçilir. Bu bölüm biraz daha ağırdır. Usulün farklı yapısından dolayı insanı düşünmeye zorlar. Semazenler de müziğe uyup ani olarak semayı bırakırlar ve niyaz vaziyetinde yüzleri semahanenin ortasına (kutuphane) bakacak şekilde ikişerli veya üçerli olarak omuz omuza gelip dururlar. Selam verdikten sonra birinci selamdaki gibi sırayla postnişin’in önünden geçerler ama bu sefer el öpmeden hemen semaya katılırlar. Bu bölüm tasavvufun Tarikat mertebesini; yani yaratılışdaki nizamı, azameti müşahade ederek, Allah’ın kudreti karşısında hayranlık duymayı remz eder.

3.SELAM
Bu Selamda üç farklı usul ve giderek hızlanan tempo vardır. İlk olarak 28 zamanlı devrikebir usulü, sonra 10 zamanlı aksak semai usulü ve son olarak 6 zamanlı yürüksemai usulü kullanılmıştır. 6 zamanlı bölümde tempo yavaş yavaş hızlandırılarak müzikteki tansiyon yükseltilir. Semazenler 2. selamda olduğu gibi semaya başlarlar. Burada Hakikat mertebesi; yani hayranlık ve minnet duygusunun aşka dönmesi ve aklın aşka kurban edilmesi remzedilir. Bu tam bir teslimiyettir, Allah’a vuslattır ve Sevgilide yok oluştur. Bu mertebe islamiyet haricindeki hemen bütün ezoterik öğretilerde en yüksek derece olarak ifade edilmektedir. Nirvana, Osiris gibi… Bu mertebe yok olmayı hedefler (Fenafillah). İslamiyetteki en yüksek derece ise, bir sonraki selamda varılacak olan kulluk makamıdır. Bu makam, nefsinde yok olup Allah ile var olmakdır (Bekabillah).

4.SELAM
Bu bölüm yine 9 zamanlı evfer usulüyle bestelenmiştir. Bir önceki selamdaki ritmin sarhoşluğundan bir anda insanı gerçeklerle başbaşa bırakırcasına çok ağır olarak icra edilir. Semazenler önceki selamlarda olduğu gibi semaya başlarlar. Ancak, Semazenler semahaneye yayıldıktan sonra önceki selamlarda olduğu gibi semahaneyi dönmezler, bulundukları yerde sema ederler. Bu selama postnişin ve semazenbaşı da katılırlar. Ancak, onlar hırkalarını çıkartmadan, sol eli ile hırkasının sağ tarafını bel hizasından, sağ eli ile de yakasından tutup ve yakasını hafifçe açarak sema ederler. Burada, İslamdaki en yüksek mertebe olan, marifet mertebesi yani; insanın manevi yolculuğunu tamamlayıp, kaderine razı olarak yaradılışdaki vazifesine, kulluğuna dönüşü remzedilmekte ve “Bütün mana mertebelerini bilsen de, ulaşsan da, asla kulluktan vaz geçme, en yüce makam ve mertebe kulluktur. Fakat bilenle bilmeyen bir değildir.” vurgulanmaktadır. Bu selamın bitiminde sazlar “Son Peşrev” (8 zamanlı) ve “Son Yürüksemai” (6 zamanlı) adı verilen saz eserlerini çalarlar. Saz eserleri 3. Selamın sonunda oluğu gibi coşkulu olarak sürerken, yürük semai bölümünün bitmesi ile beraber bir saz tarafından taksim yapılır. Bu taksim ile son mertebe olan kulluk makamının lezzetiyle coşmuş gönüller yavaş yavaş sakinleşmeye bırakılır. Postnişin’in posta dönmesi ile birlikte taksim biter ve Kur’an-ı Kerîm okunmaya başlanır.

KUR’AN-I KERİM
Kuran okunmaya başlanmasıyla beraber semazenler semayı bırakarak, diğer selamlarki gibi semahanenin kenarına çekilirler ve bulundukları yere otururlar. Kuran’ı bu şekilde dinlerken, içlerinden biri herkesin hırkasını giydirir. Kur’an-ı Kerim’den muhakkak surette “Maşrık da Allah’ındır, mağrib de. Hangi tarafa dönerseniz Allah’ın yüzü oradadır. Çünkü Allah Vasî’dir, Âlim’dir.” mealindeki ayet okunur (Bakara-115).

NİYAZ
Kuran’ın bitiminden sonra Postnişin “Fatiha” der. Bu Fatiha Suresi gizli olarak okunduktan sonra ayağa kalkılır. Bazen, Semazenbaşı tarafından Mevlevi Gülbankı denilen özel bir farsça dua okunur. Bu duada, bütün peygamberlere, şehitlerimize ve bütün inanananlar ile, devletimizin selameti zikredilmektedir. Dua bitiminde tekrar fatiha okunur ve Gülbank Postnişin’in “Hû diyelim” sözüyle biter. Bütün mutrıb ve semazenler yüksek ve düz bir sesle “Hû” derler.

Sonra Postnişin semazenler ve mutrıb ile ayrı ayrı selamlaşır ve semahane yine Şeyh Postuna selam verilerek huzur, huşû ve sükûnet içinde terkedilir.

Etiket : , Açıklamalar-Tanıtımlar, Mevlevi Ayini, Mevlevi Ayini, Topluluk Birimleri

FaceBook'ta paylaş

Ekleyen ITTMT Ekim - 19 - 2011 YORUM EKLE

GİRİŞ
Topluluk, Dergah müziğinin aslına sadık kalarak icra etmeye özen göstermekte ve bu konuda araştırmalar yapmaktadır. Kendi olanaklarını da kullanarak yeni icra tarzları aramakta ve uygulamaktadır. Dünyanın en önemli estetik ve manevi değerlerinden olan Mevlevî Semâ’sı da toplulukca aslına uygun olarak icra edilebilmektedir. Meselâ bir Mevlevî mukabelesinin koreografisi, asırlardanberi tasavvuf ehlinin ince ve yüksek san’at imbiğinden geçerek bugünkü ulaşılmaz derecesine erişmiştir.

Tasavvuf nedir ?
Tasavvuf, taassup düşüncesine göğüs geren, beşerî zevki ilâhî zevk derecesine çıkaran, bu iki zevkin imtizacını sağlayan bir düşünce…. Bir düşünce olmaktan çok bir yaşayış, bir hayat tarzıdır. Bu hayat tarzı ile, Hakk’a ulaşma yolunda mesafe alınır. Tasavvuf hayatının dış yüzünde göze çarpan en belirli husûsiyet, san’ata olan bağlılıktır: Cenab-ı Hakk’ın “Mübd (ibdâ` edici, bedıi eser yaratıcı) sıfatının tecellîsi olan güzel san’atların her koluyla, tasavvuf ehli ilgilidir.
Bu; güzel yazıdan mîmârîye, müsıkîden sedefkârlığa, şürden raksa kadar hep böyledir.. Tasavvuf hayatında san’at bir gâye değildir. “Ayîn-i Evliyaullah” denilen tasavvufî âyin ve merasimlerde yeralan en geniş mânâsıyla dans, en yüksek mânâsıyla müsıkî ve edebiyat, burada bir gâye olmayıp,kişiyi Hakk’a çekmek, Hak için ve Hak yolunda tuzaea düşürmek maksadıyla kullanılan bir vâsitadır. Mûsıkî ile, raks ile, hattâ giyim tarzı ile kişinin göz ve kulağına hitap etmek ve böylece her insanda yaratılıştan varolan estetik duygulan harekete geçirerek kişideki beşerî zevki ilâhî zevk derecesine yükseltmek.. İşte tasavvufdaki san’attan gâye budur. Çünkü tasavvufun kendi gâyesi ancak ve ancak “Hak”dır. Güzel san’atların içinde mûsıkî, tasavvuf ehlinin çok kullandığı bir vâsıtadır. Çünkü; ruhlar yaratıldığında, Yaratıcı tarafından “Elestü bi Rabbiküm (Ben Rabbiniz dığil miyim?)” diye hitab olundu ve ruhlar “Kalû, belâ (evet dediler)”; ve bu İlâhî, Rabbânî hitab ile mestoldular. O, hiçbir şeyle izah edilemiyecek, hiçbir şeyden hissedilemeyecek, beşer olarak anlatılması mümkün olmayan, ancak yaşanan ve duyulan bir Rabbânî mûsıkî idi. Kâinatın sonunda da mûsıkî var: Sûr-ı İsrâfil…Allah (c.c.) cesetlere `Kalkın, mahşer yerinde toplanın’ diyebilirdi. Böyle demeyecek; mahşeri, mûsıkî ile, yâni “ses” ile, İsrâfil’in sûru ile ilân edecek.. ‘ İşte bunlar birtakım işâretlerdir ki ancak ehline mâlûmdur. Bu işâretleri hakkıyle idrâk edenlerden olan Hazret-i Mevlânâ da :Mesnevî’sine “Bişnev in ney (Dinle bu neyi)” diye başlayarak; dinlemenin, işitmenin, sesin, yâni mûsıkînin ehemmiyetini belirtmiştir. Dînin bir “mükellefiyet’; bir de muhabbet yönü vardır. Mükellefiyetlerimizin nasıl îfa edileceğini dîn âlimleri öğretirler. Bu yoldaki muhabbetimizi, hattâ aşkımızı nasıl izhar edeceğimizi ise tasavvuf yolu bize gösterir. Aşkı dile getirmekte mûsıkînin ne kudretli bir vâsıta olduğu’da âşikârdır. İşte bunlardan dolayı Hak âşıkı tasavvuf ehli, mûsıkî ile hem-hâldirler.

Etiket : , Açıklamalar-Tanıtımlar, Tasavvuf Müziği, Tasavvuf Müziği, Topluluk Birimleri

Social Widgets powered by AB-WebLog.com.